11 Eylül 2007 Salı

Bıçak Sırtı Oyuncuları ile Harika Bir Röportaj

Aile baskıları, sınıf çatışmaları ve bastırılmayan aşkları bünyesinde barındıran bu müthiş dizi Bıçak Sırtı, 10 eylül pazartesi günü saat 22:00'de Kanal D'de ekrana gelecek.

Nejat İşler, Mehmet Günsür, Fikret Kuşkan, Vildan Atasever, Erkan Can ve Melisa Sözen gibi önemli oyuncuları kadrosunda buluşturan "Bıçak Sırtı" dizisi, ilk bölümüyle 10 Eylül pazartesi günü Kanal D ekranında...

Hem kadro hem de hikaye sağlam
Kanal D'nin yeni dizisi "Bıçak Sırtı", soyluluğun ve sıradanlığın ne kadar kırılgan kavramlar olduğunu tartışacak, babalığın ne demek olduğu sorusuna, iki farklı karakter üzerinden cevap bulmaya çalışacak. Başrol oyuncularından Fikret Kuşkan, "Kadro sağlam ama hikayemiz de çok iyi. Öyle oyuncuların arkasına sığınılmış bir durum yok yani"
derken, Mehmet Günsür ise dizide yansıtılan asilzadelik olayına pek sıcak bakmadığının altını çiziyor.
Seyirciye baştan söz veriyoruz
Dizide bir iftira yüzünden 10 yıl cezaevinde kalan Ali'yi canlandıran Nejat İşler de ekip arkadaşları gibi iddialı konuşuyor. Genç oyuncu, "Biz, seyirciye söz veriyoruz; tadında bırakacağız. Projemizin sonu belli. 'Millet sevdi, devam edelim' denilmeyecek" diyor. Erkan Can ise şunları ekliyor: "Genel olarak hikaye çok hoşuma gitti. Çünkü dramatik yapısı güzel. Diyaloglar yerli yerinde... İyi bir iş çıkacağına inanıyorum."

Zerda, Bir İstanbul Masalı, Aliye, Hırsız-Polis, Binbir Gece gibi unutulmaz dizilerin yapımcısı TMC, yine dev bir projeye imza atıyor: "Bıçak Sırtı"... Fikret Kuşkan, Nejat İşler, Mehmet Günsür, Erkan Can, Melisa Sözen ve Vildan Atasever gibi önemli oyuncuları kadrosunda buluşturan "Bıçak Sırtı", soyluluğun ve sıradanlığın ne kadar kırılgan kavramlar olduğunu tartışacak, babalığın ne demek olduğu sorusuna, iki farklı karakter üzerinden cevap bulmaya çalışacak. Aile baskıları, sınıf çatışmaları ve bastırılmayan aşkları bünyesinde barındıran bu müthiş dizi, pazartesi günü Kanal D’de ekrana gelecek.

FİKRET KUŞKAN (ORHAN) BU DİZİYİ ÖNEMLİ KILAN SONUNUN BELLİ OLMASI

Sizin için bu projeyi önemli kılan nedir?
- Başının, sonunun, her şeyinin aylar öncesinden belli olması. Bu dizi 45 bölüm ve bir yıl yayınlanacak. Uzun vadeye yayılacak bir dizi değil. Bunu biz tercih ettik. Biliyorsunuz eskiden 26 veya 45 bölümlük, yani sezonluk, tadı damakta kalan çok hoş işler yapılırdı. "İkinci Bahar", "Yeditepe İstanbul" gibi... Bu dizi de onların tadında olacak.

Kadro da çok iyi. Peki hikaye?
- Hikayemiz de çok iyi. Öyle oyuncuların arkasına sığınılmış bir durum yok yani. En iyi senarist gruplarından ve en iyi ekiplerden biriyle çalışıyoruz. Kendi işim olduğu için böyle konuşmuyorum. Ben nerede ne hata varsa söylerim. Burada da eğer bir yanlış görseydim, bu projeye girmezdim. Çünkü para kazanmak gibi bir derdim yok.

Dizide "Orhan" karakterini canlandırıyorsunuz. Karakterinizi anlatır mısınız?
- Orhan, tam bir bıçak sırtı karakter. Kökenlerine ve aile geleneklerine bağlı, sanat tasarımı okumuş, iyi yetişmiş, zeki, disiplinli, sokağın ne olduğunu bilmeyen ve fazlaca hırslı. "Sen alelade bir çocuk değilsin" diye büyütülmüş, buna karşı çıkmayı aklından bile geçirmemiş. Babasının kurduğu mücevher işini sürdürüyor. Kendisi gibi Osmanlı soyundan gelen Nisan’la evliliği de tıpkı işi gibi düz bir çizgide ilerliyor. Tek bir hatası var, söylemiş olduğu yalan. O yalan başka yalanları doğuruyor ve işler içinden çıkılmaz bir hál alıyor.

Yani Orhan gerçek bir aristokrat...
- Evet, Türkiye’de olmayan bir aristokrat ama... Biliyorsunuz ki Türkiye’de aristokrat yok. Büyük burjuva, küçük burjuva, halk, fakir ve zengin var. Aslında ben bu ülkede büyük burjuva, küçük burjuva olduğuna da inanmıyorum. Küçük burjuva, Orhan Veli ve Cahit Sıtkı’ydı. Bu ülkede sadece aileden gelen o soyluluğu devam ettirenler var. Bu anlamda dizideki Orhan entersan bir karakter.

MELİSA SÖZEN (NİSAN) FİKRET KUŞKAN SINIRLARI OLMAYAN BİR ADAM

Dizide, Fikret Kuşkan’ın oynadığı "Orhan" karakterinin eşini canlandırıyorsunuz. Nisan, nasıl bir kadın?
- Nisan, aşk evliliği yapmayan bir kadın... Osmanlı soyundan gelmenin ağırlığını her zaman üzerinde hissetmiş, bunu taşımayı kabul etmiş, zamanından önce olgunlaşmış, zeki, duyarlı ve güçlü bir kadın. Ama bu gücü, ağırbaşlı ve asil görüntüsünün altında gizlemiş. Gerçek bir anne sevgisiyle büyüttüğü oğlu Murat’ı kaybetme korkusu, ona gücünü keşfettirecek. İstese de kaçamadığı tutkulu bir aşkla birlikte büyük bir ikileme düşecek.

Fikret Kuşkan’la kamera karşısına geçmek, onun eşini canlandırmak sizin için heyecan verici bir deneyim olsa gerek...
- Çok... Çünkü çok acayip bir oyuncu Fikret... Onunla çok güzel, coşkulu vakit geçiriyoruz. O, sınırsız bir adam. Onun bu tutkusuna, çocuksu hallerine ve aynı zamanda her şeye hakim oluşuna hayranım. İlk zamanlar hızına yetişemiyordum. Aptal oluyordum. Şimdi her şey şahane. Çalışırken benim düşmemin imkanı olmuyor. Onun enerjisi beni ayakta tutuyor.

Bu sette hissettikleriniz neler?
- Oyunculuk anlamında, teknik anlamda çok şey öğreniyorum ama bu ekibin enerjisi beni bana yaklaştırıyor. Bu enerjinin seyirciye de geçeceğine, dizimizin çok başarılı olacağına inanıyorum.

MEHMET GÜNSÜR (MEHMET) ASİLZADELİK OLAYINA PEK SICAK BAKMIYORUM
Siz Osmanlı soyundan gelen "Reşat" ailesinin en küçük oğlusunuz ve Fikret Kuşkan’ın kardeşini canlandırıyorsunuz, değil mi?
- Evet. Dizideki adım da Mehmet. Mehmet, Osmanlı soyundan geldiği halde ailenin dışında durmayı tercih eden, kurallardan, resmiyetten sıkılmış, asalet kavramına önem vermeyen, bu yüzden de sık sık ağabeyi Orhan ve babası Selim Reşat’la çatışan bir adam. Yurtdışında üniversiteyi bitirip memlekete dönüyor. Küçük veliaht... Fakat Mehmet, bu ’mavi kan’ denilen asilzadelik olayına pek sıcak bakmıyor. Ailenin tavrını çok abartılı buluyor, çağın değiştiğine inanıyor. Ailenin bu hissiyatına, karşı düşüncelere sahip biri olarak baş kaldıran bir çocuk. İlginç karakterler barındıran bir dizi. Beğenileceğine inanıyorum.

"Beyaz Gelincik" dizisinde de böyle asi bir karakteri canlandırıyordunuz. Farklı karakterler gibi görünse de sanki biraz tekrar gibi duruyor. Siz ne dersiniz?
- Hayır, çünkü "Beyaz Gelincik"teki karakter ile buradaki farklı. "Beyaz Gelincik"te Adanalı bir ailenin oğluydum. "Bıçak Sırtı"nda canlandırdığım Mehmet, sanat tarihi bilgisi olan, Osmanlı tarihi bilen, çok daha kültürlü bir karakter. Asilik falan değil onunki... Kimsenin onu kısıtlamasına izin vermeden sadece kendi istediği şeyi yapmak istiyor.

Tıpkı Mehmet Günsür gibi...
- Evet. Aslında herkes kendi istediği şeyi yapmak ister. Ben her zaman ne istediğimi bildim. Bilmediğim zamanlarda da her şeyi zamana bıraktım. Her şeyden önemlisi beni her şekilde destekleyen bir ailem vardı. Bu yüzden çok şanslıyım.
"Beyaz Gelincik"ten erken ayrılıp İtalya’ya gittiniz. Çünkü orada eşiniz, oğlunuz, bir aileniz var. Şimdi ne yapacaksınız?
- Nejat (İşler), Fikret (Kuşkan) ve ben, aynı hikayede buluşmayı hep konuşurduk. Bu plan şimdi gerçekleşiyor. Burada olmamın en önemli nedeni de bu buluşmanın bu zamana denk gelmesi. Yoksa İtalya’daki hayatıma devam ediyordum. Dokuz yıldır oradayım. Evimiz orada. Ama bu dizi nedeniyle eşim ve oğlumla altı aylığına İstanbul’a taşınıyorum.

VİLDAN ATASEVER (GÜNEŞ) SEYİRCİ OLSAYDIM BU DİZİYİ İLGİYLE İZLERDİM

Genç bir oyuncu olarak, böyle bir kadroda yer almak çok heyecanlı bir durum olsa gerek...
- Kesinlikle... Ben de projeyi en başından itibaren bilenlerdenim. Benim için yapımcının güvenilir olması çok önemli. TMC bugüne kadar yaptığı bütün işlerde çok başarılı olmuş bir yapım şirketi. O yüzden benim için Erol Avcı’nın ismi çok önemliydi. Oyuncu kadrosu ise müthiş. Hepsi çok profesyonel. İyilerin buluştuğu bir dizi, daha ne olsun?
Dizide ağabeyi Ali’yi hapisten kurtarmaya çalışan avukat Güneş’i canlandırıyorsunuz. Güneş de sizin gibi tuttuğunu koparan, azimli bir kız galiba...
- Evet. Düzgün ve güçlü bir genç kız. Güneş sadece bir avukat değil, ağabeyini çok seven, kendisini ağabeyine adamış bir kız. Ağabeyi hapishaneye düştüğünde bütün aile ona yüz çevirirken, bir tek o inanmış masum olduğuna. Ve okuldan mezun olunca ilk yaptığı iş, bunu kanıtlayıp onu hapisten çıkarmak oluyor. Büyük zorlukları, doğruya ve dürüstlüğe olan inancıyla aşmayı beceriyor. Kolay bir hayat sürenleri küçümsüyor. Ama hiç beklemdiği bir aşkın ortasına düşüverince hayata başka bir pencereden bakmaya başlayacak.

Bu soyluluğun ve sıradanlığın ne kadar kırılgan kavramlar olduğunu tartışan bir dizi. Sizin bu kavramlara bakışınız nedir?
- Bunlar benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Önemli olan insanlıktır. Sonuçta hepimiz insanız. Dizide iki sınıf var, asiller ve halk... Ama bu iki tarafından da ortak noktaları var, bir çocuk... Hikaye de o çocukla başlıyor. Eğer ben bu projenin içinde olmasaydım, bu diziyi ilgiyle izlerdim.

ERKAN CAN (NUMAN) DİZİNİN ÇOK HOŞ BİR DRAMATİK YAPISI VAR

Bu dizide bir soylu kesim, bir de mahalle kesimi var. Siz mahalledensiniz, değil mi?
- Evet... Ben bu dizide Numan karakterini canlandırıyorum. Bir kamyon şoförüyüm. Nejat İşler’in canlandırdığı Ali karakterinin arkadaşıyım. Numan, çoluğunu çocuğunu depremde kaybetmiş. Yani hayatın ertelenemez olduğunu, acı bir tokatla kavramış. Bu yüzden Ali geçmişe kilitlendiğinde, onu sarsıp kendine getirmeyi çok iyi beceriyor. Numan, tecrübelerinden Ali’ye çok şey aktaracak. Kısacası Numan, mahallenin ağabeyi... Görünümü kabadayı gibi duruyor ama çok iyi bir adam.

Numan’ı çok sevmişsiniz...
- Genel olarak hikaye çok hoşuma gitti. Çünkü dramatik yapısı güzel. Diyaloglar yerli yerinde... Bunlar çok önemli. Biz de elimizden gelen en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Ve iyi bir iş çıkacağına inanıyorum. Öyle olmasaydı burada olmazdık zaten.

Nasıl bir hazırlık dönemi geçirdiniz. Mesela kamyon şoförlerinin hayatlarını ne kadar biliyorsunuz?
- Çok iyi biliyorum. Çünkü bizim köyde her kapıda iki kamyon vardır. İznik Gölü kyısındaki Bayırköy’denim. Orada büyüdüm. Sebzeyi kamyona yükler, hale yetiştirirdik. Dolayısıyla o hikayeleri çok iyi bilirim. 15 yaşından beri de kamyon kullanırım.

Cesaretli yapımcıya ihtiyacımız var
Bir tarafta Fikret Kuşkan, Melisa Sözen ve Mehmet Günsür’ün canlandırdığı, köşkte yaşayan soylu bir aile, diğer tarafta ise Cankurtaran’da yaşayan Ali var... Ve Ali’nin hayatı, günün birinde bu aile ile kesişiyor. Her iki tarafın ortak noktası ise çocuk. Bize biraz canlandıracağınız Ali karakterini anlatır mısınız?
- Ali, Cankurtaran’da, kendi halinde, çok sıradan yaşayan bir marangoz. Evli... Bir iftira sonucu hapse giriyor, 10 yıl hapis yatıyor. Ama kendini geliştiriyor. Kitap okuyan, kafası çok çalışan bir adam. 10 yıl sonra avukat olan kardeşinin yardımıyla cezaevinden çıkıyor. Çıkmasıyla da hikaye başlıyor.

Neden cezaevine girmiş Ali?
- Baba olmayı beklerken hayatın sillesini en ağır şekilde yiyor. Karısının ve kendi çocuğunun katili damgasıyla hapiste 10 yıl geçiriyor. Uğradığı iftira da bu zaten.


Dizide ana konuyu oluşturan soyluluk, sıradanlık sizin için ne ifade ediyor?
- Bana sorarsanız, ben babamdan ötesini tanımam. Soy, sop, ırk beni hiç ilgilendirmez. Kimin nereden geldiğini umursamam. Oynadığım karakter de davranış olarak soylu. Soylarıyla, soplarıyla övünen çoğu insanın, saçma sapan vaziyetlere girdiği günümüzde, Ali gayet soylu bir adam. Bence soyluluk, davranışlardadır. Şecerede, ailede değildir.

Size kolay gelsin diyelim o zaman...
- Teşekkürler. Biz, seyirciye söz veriyoruz; tadında bırakacağız. Projemizin sonu belli. "Millet sevdi, devam edelim" denilmeyecek. Dizi 90 dakika da olmayacak. Koşulları biraz zorlayacağız. Uzun kasetler yok. Eğer bunda başarılı olursak, yolu açmış olacağız. Bundan sonra da bu iş böyle gidecektir diye düşünüyorum. Sadece cesaretli yapımcılara ihtiyacımız var.

Kelebek-Hürriyet
Röportaj: Sema DENKER
Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN

Bıçak Sırtı 1. Bölüm Konusu


Bıçak Sırtı 1. Bölüm

Genel Öykü:
Bıçak Sırtı, yasak aşklarla, ihanetlerle, babalığın ne olduğu meselesiyle, soyluluk ve yoksulluk kavramlarıyla örülü sürükleyici bir drama.

Ali (Nejat İşler) işlemediği bir cinayetten, üstelik hamile karısını öldürmek suçundan hüküm giymiş ve haksız yere on yıl hapis yatmış bir adamdır.

Orhan (Fikret Kuşkan) Osmanlı hanedanlığından gelen kimliğine, kökenlerine bağlı bir soyludur. Hiç de meşru olmayan bir yöntemle sahiplendiği çocuğun, kendi oğlu olduğuna çoktan inanmıştır. Orhan’ın karısı Nisan (Melisa Sözen) ise ömrü boyunca aşkı hiç tatmamış, altın bir kafeste yaşamak zorunda kalmış, bütün enerjisini biricik oğluna vermiş genç bir kadındır.

Bıçak Sırtı’nda bu üç kişinin yolları garip bir biçimde kesişir. Hem de ömürleri boyunca isteseler bile koparamayacakları bağlarla...


Bıçak Sırtı 1. Bölüm Konusu
Ali (Nejat İşler), haksız yere, üstelik hamile karısını öldürmek suçundan on yıldır hapistedir. Abisini kurtarmak için avukat olan kardeşi Güneş (Vildan Atasever), davayı yeniden açmaya kararlıdır. Ama bu çabasının, herkesin hayatını bambaşka bir yöne çekeceğinden habersizdir. Umudunu çoktan yitiren Ali’nin ise başka planları vardır... Osmanlı soyundan gelen Orhan (Fikret Kuşkan), babasının kurduğu mücevher işini başarıyla sürdürmektedir. Karısı Nisan (Melisa Sözen), kendi çocuğu olduğuna inandığı Murat ve babası Selim Reşat’la (Tuğrul Çetiner) birlikte, aile geleneklerine bağlı yaşamaktadır. Yıllar önce her şeyi göze alarak kurduğu bu düzenli hayat, hiç tanımadığı ve neredeyse varlığını bile unuttuğu bir adamın aniden ortaya çıkmasıyla altüst olur. Bir tarafta İstanbul’un eski bir mahallesinde yaşanan hayat kavgası... Diğer tarafta soylu bir ailenin gölgelerle dolu geçmişi... Ve bütün bunların ortasında, her şeyden habersiz masum bir çocuk... Yılın dizisi “Bıçak Sırtı”nı kaçırmayın!

Bıçak Sırtı Son Fragman İzle Youtube

10 Eylül Pazartesi saat 22:00'da Kanal D'de yayınlanacak Bıçak Sırtı Dizisi'nin son fragmanı...

Bıçak Sırtı 1. Bölüm

Bıçak Sırtı; Nejat İşler, Fikret Kuşkan, Mehmet Günsur, Erkan Can, Melisa Sözen, Vildan Atasever

Bıçak Sırtı
, başrollerinde Nejat İşler, Mehmet Günsür, Fikret Kuşkan, Vildan Atasever, Erkan Can ve Melisa Sözen 'in yer aldığı yasak aşklarla, ihanetlerle, babalığın ne olduğu meselesiyle, soyluluk ve yoksulluk kavramlarıyla örülü sürükleyici bir drama.

Ali (Nejat İşler) işlemediği bir cinayetten, üstelik hamile karısını öldürmek suçundan hüküm giymiş ve haksız yere on yıl hapis yatmış bir adamdır.

Orhan (Fikret Kuşkan) Osmanlı hanedanlığından gelen kimliğine, kökenlerine bağlı bir soyludur. Hiç de meşru olmayan bir yöntemle sahiplendiği çocuğun, kendi oğlu olduğuna çoktan inanmıştır. Orhan’ın karısı Nisan (Melisa Sözen) ise ömrü boyunca aşkı hiç tatmamış, altın bir kafeste yaşamak zorunda kalmış, bütün enerjisini biricik oğluna vermiş genç bir kadındır.

Bıçak Sırtı’nda bu üç kişinin yolları garip bir biçimde kesişir. Hem de ömürleri boyunca isteseler bile koparamayacakları bağlarla.

Bıçak Sırtı 1. Bölüm 10 Eylül Pazartesi 21.45'de Kanal D ekranlarında seyircisiyle buluşuyor.

Bıçak Sırtı Yeni Fragman Yeni Senaryo



Bıçak Sırtı beklendiği gibi dizi daha başlamadan izleyicilerini şaşırtmaya başladı bile. Gerek Kanal D, gerekse yapımcı TMC ajans dizi hakkında gazete ve televizyonlara dizinin senaryosu hakkında haber sızdırmayarak, izleyici kitlesinin meraklandırmayı başardı.

Herkes dizinin 1900 lerin Osmanlısında geçeceğini zannederken, yayınlanan yeni fragmanla dizinin 2000'li yıllara kadar uzandığını hepberaber anlamış olduk. Dizinin fragmanında geçen sözlere göre "Bir baba oğlunu, bir adam geleciğini, bir kadın aşkını" arıyor.

Osmanoğulları - Son Osmanlılar

Bıçak Sırtı Dizisi ile hikayesi ekranlara taşınacak olan Osmanoğulları ailesi kimdir? Günümüzün en önemli Osmanlı Tarihçilerinden İlber Ortaylı'nın kaleminden...

Son Osmanlılar


Yakınçağ tarihimizin hâlâ tabu olan alanları var. Bunları çözümlememiz lazım. Bu doğrultuda "Şahbaba" ve "Son Osmanlılar" adlı kitapları yazan Murat Bardakçı'nın yaklaşımı dikkat çekicidir

Fax: (0312) 427 20 64

Serencebey'deki Kabasakal Mehmed Paşa Konağı'nda büyüdüm. Konak devletindi ama bana tahsis edilmişti. Çocukluğum bu konakta geçti. Bilmem, şimdi hâlâ duruyor mu?
Beşiktaş'tan Yıldız Sarayı'na çıkan yolun sonunda, küçük bir köy vardı. Her gün Serencebey'den inip bu köye giderdim. Küçük kızlar, yol üzerindeki bir çeşmeden kovalarla su alırlardı. Onlarla beraber evlerine su taşırdım. Benim kim olduğumu bilmezler, 'Ağabey, hadi şu kovayı da sen al' derlerdi. Yüklenir, evlerine götürürdüm."
Bu ibare Murat Bardakçı'nın 1985 Kasım'ında Osmanlı ailesinin en kıdemli azası yani hanedan reisi olan Mehmed Orhan Efendi ile yaptığı mülakattan alınmadır. Merhum Mehmed Orhan Osmanoğlu, Nice'teki Paulliani Pasajı'nda, fakir bir apartman dairesinde iki dolar emekli maaşı ile yaşıyormuş. Aslında yedi-sekiz lisan bilen, otomobil şoförlüğünden uçak pilotluğuna kadar marifetli olan Mehmed Orhan Efendi bir ara Brezilya'da teneke fabrikasında hamallık bile yapmıştı.
Sultan Abdülhamid'in torunuydu. Babası annesini küçük yaştayken boşamıştı. Daha saltanat zamanında Türkiye'deyken ve sonra yurtdışında sürgündeyken yaşadığı hayat hiç öyle bizim bildiğimiz veya tahayyül ettiğimiz parlak şehzade hayatına benzemiyordu.

Hayranlık uyardılar
Ama bir nokta var ki yeterince bilmiyoruz. İstisnalara rağmen Osmanlı şehzadesi öbür gençlerle birlikte iyi okullara gidiyor, çalışıyor, dil biliyor. Sıkıntılı sürgün yıllarında fakirlik çeken, bunalan, intihar eden oluyor ama ortalara düşüp yüz kızartıcı bir hayat ve kazanç yolunu seçen duyulmadı, görülmedi.
Osmanlıların karıştıkları tek siyasi maceranın; Abdülhamid'in oğlu Şehzade Abdülkerim Efendi ve torunu, sonraki hanedan reisi Mehmed Orhan'ın Japonlar tarafından Doğu Türkistan ve Türkistan tahtlarına oturtulmak istenmesi olduğu söylenebilir.
Abdülhamid'in oğlu Abid Efendi, Arnavutluk tahtını reddetmişti. İki genç ise nasıl olduysa buna razı edilmişler. Abdülkerim Efendi bu ihtiyatsızlığın bedelini hayatıyla ödedi. New York'taki bir otel odasında Japonların mı, ABD'lilerin mi yoksa Rusların mı tertiplediği belli olmayan, intihar süsü verilen bir suikast sonucunda naaşı bulundu. Konu üzerinde Boğaziçi Üniversitesi'nden ünlü Japonya uzmanımız Selçuk Esenbel'in bir araştırması var.
Mehmed Orhan Efendi ise amcasının feci akıbetini görünce soluğu limandaki bir gemide alıyor ve tayfa olarak izini kaybettiriyor.

Trajik bir hayat
Son padişahın tahtı bırakıp gitmesini tenkit eden hanedan üyeleri olduğu görülüyor. Bazı hanedan azası da Halife'nin kendilerine müzahir olmadığından şikayet ediyor fakat şurası bir gerçek; son padişah, Avrupa'da yaşadığı üç-dört yıllık sürgün hayatı boyunca ne yeni Türkiye'nin aleyhinde çalıştı ne de yüz kızartacak mali kaynaklar kullandı.
Hazine'den bir şey almadan gittiği için yokluk içinde öldü. Halife de hanedanının yaşamına kötü intiba uyandıracak hareketlerde bulunmalarına engel oldu. 1952'de hanedanın kadın üyeleri, 1974'te de erkek üyeler, umumi afla geri dönebildiler. Bizzat bugünkü hanedan reisi Osman Ertuğrul Efendi "Cumhuriyetin ilanı, Türk halkına ve devletine yararlı olmuştur" dedi.
Osmanlı saltanatı tarihin malıdır. Bugünkü cumhuriyetimiz Türklerin cumhuriyetidir ve İslam dünyasının en güçlü devletidir. Dünkü saltanat da Türklerin devletiydi ve İslam tarihinin hem de 15-17'inci asırlarda da Avrupa'nın güçlü devletiydi. Bu memlekette ne monarşist bir parti vardır ne de monarşiyi bekleyenler...
Murat Bardakçı "Şahbaba" başlığıyla son padişah VI. Mehmed Vahdeddin'in saltanat yıllarını ve sürgündeki trajik hayatını kaleme aldı. Bu hayat çok kolay ve tek renkli bir üslupla anlatılırdı. Mütareke yılları içindeki zorluklar ve hataların tufeyli bir Şark hükümdarı ve çevresinin havasıyla verilmesi sadece Türk halkını ve devlet ananesini küçültür. Tabii şiirimizdeki müstesna yeri tartışılamayacak Necip Fazıl Kısakürek'in "Vatan haini değil-büyük vatan dostu" başlığıyla tefrika ettiği VI. Mehmed Vahdeddin hikayesi de bir abartmadır. Son hükümdarı hiç gereği olmadan yüceltmek için herkese çamur atmaktadır.

Efsanelere gerek yok
Bu dengesiz tarih yazıcılık ortamında Murat Bardakçı fevkalade dengeli, zengin bir vesika ve ölçülü olarak kullanılan mülakat raporlarıyla "Şahbaba"yı yazdı. Bardakçı'nın, birçok gazetecideki önyargı ama asıl bu konudaki bilgisizce spekülasyon merakı yüzünden basınla ilgiyi kesen hanedan üyelerine yaklaşması başarıdır. Şark dilleri ve tarihi üzerindeki bilgisi, kullandığı lisan ve muhakemesi dolayısıyla hanedan üyelerinin itimadını, hatta yazar olarak saygılarını kazandı. Elde ettiği zengin vesika ve bilgileri edepsizce değil, saygılı bir biçimde kullandı.
"Son Osmanlılar" ilk çıkışında bu iyi niyet ve zengin yaklaşımına rağmen kaçınılmaz hatalar içeriyordu. Geçen sene Hürriyet Yayınları'ndan yeni bir versiyonu çıktı. Bu kitap genişleyerek yeniden basılacaktır. Ayrıca Talat Paşa ve Enver Paşa üzerine de benzer çalışmalar yapılacaktır.
Yakınçağ tarihimiz son 30 yıldır yeni bir metot ve soğukkanlı bir yaklaşımla ele alınıyor ama her köşesi değil; halen tabu olan alanlar var. Bunları çözümlememiz lazım. Murat Bardakçı'nın yaklaşımını zahmetli bir çalışmanın ve dikkatin sonucu yararlı bulduğumuzu söylemeliyiz.
Eski tarihimizi bilgisizlikten yazamıyoruz, yakın zamanları da önyargılarımız ve yarattığımız efsaneler yüzünden yeterince doğru biçimde kaleme alamıyoruz. Oysa Türklerin tarihinin her safhası menkıbeye ihtiyaç duyulmayacak kadar renkli ve anıtsaldır. Elverir ki bilgili ve soğukkanlı olarak yazılsın ve mütalaa edilsin.

En İyiler Bıçak Sırtı'nda

bıçak sırtı ekibi bir aradaBıçak Sırtı


Nejat İşler, Fikret Kuşkan, Mehmet Günsur, Erkan Can, Melisa Sözen, Vildan Atasever'in de aralarında bulunduğu dev oyuncu kadrosuyla dikkat çeken "Bıçak Sırtı" adlı dizi, yakında KANAL D'de ekrana gelecek.

1. Bölüm 10 Eylül Pazartesi 21.45'de

TMC'nin yapımcılığını üstlendiği, Gaye Boralıoğlu, Neşe Şen, Şerif Erol, Gülden Çakır ve Emine Algan'ın senaryo yazarlığını üstlendiği "Bıçak Sırtı"nın yönetmeni, daha önce reklam yönetmenliği yapmış olan ve "Anlat İstanbul" filminin yönetmenlerinden Selim Demirdelen. Dizi, 10 Eylül'den itibaren her pazartesi saat 21.45'te Kanal D'de yayınlanacak.


Soyluluk ve Yoksulluk

"Bıçak Sırtı", yasak aşklarla, ihanetlerle, babalığın ne olduğu meselesiyle, soyluluk ve yoksulluk kavramlarıyla örülü sürükleyici bir drama. Dizi, bir yandan bu iki sıradışı adamın alışılmadık mücadelesinde, gerçek babalığın ne demek olduğu sorusuna cevap bulmaya çalışacak, diğer yandan ise karmakarışık bir ortamda filizlenen yasak bir aşkı anlatacak.